Yargı Bağımsızlığının Cumhurbaşkanı Tarafından Bir Kez Daha Yok Sayılmasına Dair Basın Açıklamamız
21.02.2020

Yargı Bağımsızlığının Cumhurbaşkanı Tarafından Bir Kez Daha Yok Sayılmasına Dair Basın Açıklamamız

Osman Kavala ile ilgili davada verilen karara karşı geliştirilen tavır ülkemizin hukuk devleti algısında, hukukun üstünlüğü inancında, yargının bağımsızlığında ve adalete olan güvenimizde bir kere daha onanmaz yaralar açmış bulunuyor. Mahkemenin vermiş olduğu bir kararın doğruluğunu veya yanlışlığını, yargılanan şahısların suçluluğunu veya masumiyetini tartışmak siyasetçilerin görevi değildir.

Yürütülmekte olan bir davada, gerçekten bağımsız olması gerektiğine yürekten inandığımız yargı makamlarını etkilemek amacıyla lehte veya aleyhte kamuoyu oluşturarak hakimleri baskı altına almak gerek anayasamız gerekse kanunlarımıza göre suçtur. Başta devlet adamlarımız olmak üzere sorumluluk sahibi her bireyin yargı bağımsızlığını ortadan kaldıracak veya yargıya olan güveni sarsacak her türlü davranıştan uzak durması son derece önemli ve gereklidir.

Mahkeme kararlarının doğruluğunun veya yasalara uygunluğunun denetimi hukuk sistemi içinde yapılmaktadır, yapılmalıdır. Yargısal faaliyetin denetim makamı cumhurbaşkanı, iktidar veya siyasetçiler değildir. Özellikle diğer yargı mensuplarının, savcılıkların ve devleti yönetenlerin beğenmedikleri kararlar karşısında takındıkları olumsuz tutum ve davranışlar, adaletin doğru tecellisini engellediği gibi, ülkemizin ve devletimizin hukuk devleti itibarına da büyük zararlar vermektedir.

Deniz Yücel, Rahip Brunson, Selahattin Demirtaş, Metin İyidil ve son olarak Osman Kavala hakkında verilmiş bulunan kararlar karşısında gösterilen tutum ve davranışlar sadece yargı alanında değil; uluslararası ilişkiler, ekonomik istikrar ve yatırım güvenliği, dış politika, genel güvenlik, iç barış gibi bir çok alanı da derinden etkilemektedir. Mahkemelerin, AYM’nin veya AİHM’nin kararlarının hükümet, savcılık makamları ve dosya içeriğinden bihaber olan diğer mahkemeler tarafından kaldırılması, etkisizleştirilmesi veya hükümsüz kılınması yolundaki girişimler kimden gelirse gelsin yargı bağımsızlığına karşı yapılmış açık bir saldırıdır.

Sayın Cumhurbaşkanının 19 Şubat günü gurup toplantısında yaptığı konuşmada takınmış olduğu tavır, “hukuk devleti” iddiamızın aslında gerçeklikten ne kadar kopuk bir iddia olduğunu bir kere daha göstermiştir: “…Soros türü, bazı ülkeleri ayaklandırmak suretiyle oraları karıştıran tipler vardır. Onun da Türkiye ayağı, malum içerdeydi. Bir manevrayla dün onu beraat ettirmeye kalktılar. Onlarla beraber başkaları da bu işin içerisinde…” şeklinde yapılan açıklama, demokratik bir hukuk devleti açısından son derece talihsiz bir beyanattır.

Bu açıklamayla Osman Kavala’nın masumiyet ve lekelenmeme hakkı ortadan kaldırıldığı gibi, kararı veren yargı mensupları nezdinde de tüm yargı camiasının itibarı yok sayılmıştır. Demokratik bir toplumda her türlü eleştiri ve muhalefeti düşmanlaştıran bu tavrın çok daha büyük travmalara ve olumsuzluklara neden olacağı unutulmamalıdır.

Bugün ülkemizde, işlenen bir suçun -var ise- hukuk düzeni içinde hak ettiği karşılığı bulacağına, masumların ise mutlaka korunacağına olan inanç ve güven, telafisi mümkün olmayacak şekilde tahribata uğramıştır.

Hükümet tarafından beklenmeyen bir beraat ve salıverme kararını, yani bir mahkeme kararını hükümsüz kılmak amacıyla daha önce tutuklanıp salıverildiği bir soruşturmadan yeniden tutuklama kararı çıkarttırmak; artık hiç kimsenin hukuk güvenliğinin kalmadığını, yargının açık talimatlarla yürütüldüğünü, beğenilmeyen kararlara imza atan hakimlerin hiçbir güvencelerinin de kalmadığını ortaya koymaktadır.

Bu iklimde artık mahkemelerin varlığı haklı bir sorgulamayı gerektirmektedir.

Kuvvetler ayrılığı, denge ve denetleme mekanizmalarının varlığı her ülke için vazgeçilmez demokrasi ölçütleridir. Kuvvetler ayrılığının yok edildiği, yargı bağımsızlığının dumura uğratıldığı, parlemento denetiminin bulunmadığı bir ülkede sadece demokrasiden değil, hukuk ve hukukun üstünlüğünden, barış ve istikrardan, özgürlükten, insan haklarından ve dolayısıyla mutlu ve müreffeh bir ülkeden bahsetmek mümkün olamayacaktır.

Gelecek Partisi Adalet Politikaları İzleme Kurulu